Star Gazetesi Röportajı: Uzaktangörü ve durugörü PDF Yazdır e-Posta
Sultan Tarlacı tarafından yazıldı.   
Pazartesi, 18 Şubat 2013 09:50

Siz bir nörologsunuz, hatta TÜBİTAK'tan ödül almış birisiniz. Nasıl ilgi duymaya başladınız bu konulara? Benin parasikolojik konulara ilgi duymam, çoğu kişi gibi çocukluğumdan başladı. Lise yıllarında bir çok parapsikolojik konuyla ve kuantum fiziği ile ilgilendim. O zamanlar merak duygusu ve bilinmeyene olan ilgiydi. Aynı ilgi yıllarca devam etti ve konuya en yakın olan sinir sistemi hastalıkları doktoru oldum. Beyin ve sinir sistemi, mistisizmle bir aradaydı çünkü. Daha sonraları işi daha da ileri görürerek 2003 yılında NeuroQuantology adlı, uluslararası bir bilimsel dergi yayınlamaya başladım. Derginin amacı, beynin ve bilincin sınırlarının nerelere ulaştığını kuantum fiziği açısından ele almaktı. Çok ilgi gördü ve dergi 2008 yılında uluslararası indekslere kabul edildi. Bu çok önemliydi, çünkü, Türkiye’de 950 akademik-bilimsel dergi var ve sadece 59 tanesi uluslararsı indekslere girebilmiştir.

            Diğer yandan TÜBİTAK ödülünü 2001 yılında almam, sinir sisteminin işleyişi ile ilgili yaptığımız çalışmalardan sonra oldu. Hatta bir de Sedat Simavi Sağlık Bilimleri ödülü de 2003 yılında aldım. Ama parapsikolojik konularda ülkemizde ve hata dünyada ödül vermiyorlar. Parapsikoloji ile ilgisi yok ödüllerin. Bu konudan henüz çok uzağız. Parapskioloji konularında bilimsel çalışma yapanlara iyi bakmıyorlar. Destek pek vermiyorlar.

 

Çevreniz ve diğer tıpçıların tepkileri ne oldu?

Çevredekilerin bakışı tahmin edeceğiniz gibi. Saçmalık diyen de var, “aaa çok ilginç” diyende. Parapsikolojik konularal ilgilendiğinzde, özellikle bir grup, konudan haberi olmayan kişiler size deli gözüyle bakıyorlar. Piyasada, televizyonlarda o kadar üfütükçüler, falcılar var ki hepsinin yaptığını parapsikolojik olaylar içine sokuyorlar. Bu şekilde sanki, parapsikoloji bilimin çöplüü haline geliyor. Ama bizim Münevver için başlattığımız uzaktangörü ya da durugörü çalışmasının bunlarla ilgisi yok. Amerika’da, özellikle soğuk savaş yıllarında başlatılan ve 1995 yılında sonlandırılan STARGATE projesi var. Bunu çok kişi bilmez. Rusyanın, İranın ve Libyanın gemi, denizaltı yapımlarını araştırmışlar ve 100 bin sayfaya yakın kayıt tutulmuş. Bunlar içerisinde çok ciddi durugörüler ya da uzaktangörüler var. Mesela Rusya’nın yaptığı denizaltıyı durugörü ile tespit etttiler ardından uydu fotoğrafları ile “vay be” doğruymuş dediler. Özellikle gizli örgütler, önceden bilmeyi çok araştırdılar ve finanse ettiler.

            Ama gel gör ki, bizim ülkemizde, her şey cin işi, peri işi. Ben diyorum ki bu iş “ne cindir, ne peri” bu iş beynin kendi işidir. Bu aynı zamanda günümüz biliminin kuralları içindedir ve bilimle, görelilikle ve kuantum fiziği ile çatışmaz. Bazıları diyor ki, “eee ne yapalım, arada bir tutuyorsa söyledikleri, binde biri tutuyor”. Arada bir tutuyor ama nasıl uzaktangörü ile kilometrelerce uzaktaki nesneler tarfilenebiliyor ve çizilebiliyor. Bu binde bir de yapılabiliyor ise önemldir ve beynin sınırlarını, gizemleri anlama açısından bir kapıdır. Ama günümüz parapsikolojisinin bu işin altından kalkması için sorunlarını gidermesi gerekir.

 

Nedir o sorunları dedikleriniz?

Parapsikolojiye daha çok bir çöplük gözü ile bakılıyor. Bilgisayar çöplüğü gibi. Ama ben diyorum ki “evet, içinde bir çok saçma-sapan şeyler var, ama bu çöplükte bir iki altın değerinde şeyler de var” bunları bilgisayarınız çöplüğünden geri alır gibi tekrar bilimin içine alalım. Özellikle durugörüyü ve psikokineziyi, yani cisimlere uzaktan etkiyi. Diğer yandan bir grup insan, parapsikolojik olayları tam kanıtlanmış olarak kabul etmekte, karşı görüştekiler ise parapsikolojiye bilmin çöplüğü olarak bakmaktadırlar. Diğer yandan, yurt dışında akademik ortamda, bazı yerlerde destek almalarına rağmen, ülkemizde, parapsikoli ile ilgilenenler, üniversite kapılarından bile içeri sokulmamaktadır. Bu nedenle de bilimsel incelemeye fırsat olmuyor. Her şeyi içine sokanlar, ökült, mistik şeyleri de içine sokunca parapsikoloji adeta “pop” ya da “pornografik parapsikolojiye” dönmekte. Ek bir sorun da bu alanda çalışan kişilerde yeterli yöntem ve deneysel bilgiye sahip değil. Ya da bu bilgiye sahip olanlar çok az. Ama artık, özellikle ülkemizdeki üniversitelerin de, yurt dışındaki bazıları gibi, konuya önem vermeleri ve henüz paradigma öncesi evrede olan parapsikolojiye üvey evlat muamalesi yapmaktan vaz geçmelidirler. Akademik kurumlarımızda ve resmi üniversitelerde, özel üniversitelerde, hatta polis veya askeriye destekli parapsikolojik durugörü-uzaktangörü araştırmaları yapılmalıdır. Yurt dışında özellikle askeriye destekli yıllarca süren çalışmalar yapılmıştır.

 

Bugüne kadar sizi en çok şaşırtan durugörü hangisi oldu?

Beni şaşırtan doğru çizilen ya da aktarılanların hepsi. Çünkü, binde bir çizimler ya da anlatılanlar tıpa tıp tutsa da, nasıl bir beyin, uzaktaki nesnenin özelliklerini görüş ve algı alanı dışındayken bu kadar net tanımlayabilir. Hepsi ilginç... Ama dikkat çekmesi açısından ilginç olan, 2003 yılında Saddam Hüseyin araması yapan, Stephan Schwartz başkanlığına bir Amerikalı uzantangörücüler. Saklandığı binayı birisi aynen çizmiş. Neredeyse değil, aynen çizmiş. Abartı yok. 22-23 Mayısta yapılan, benimde konuşmacı olduğum, İstanbul Parapsikoloji Konferansında da bunu anlattı. Ağzım açık kaldı. Nasıl bir beyin bunu yapabilir. Orada karar verdim. Diğer etkiyeciği durgörü de, Atatürk’ün ölümünden önce, 1929 yılında bir Hintli atafından kendine hediye edilen seccadedir. Üzerindeki saat 09:07 göstermekte ve kasım ayının çiçeği olan kasımpatılar içermektedir. Bu muhtemel bir durugörücünün seccadeye yaptığı resimdir. Bu kadar güçlü yani...

Parapsikoloji toplantısı sonrası karar verdim. Ülkemizdeki durgörüsü olan ya da uzaktangörüsü olan kişileri bulmam gerekiyordu. Biliyorsunuz, bizde genelde bunlar falcı, muskacı, medyum şeklinde tanımlanırlar ve aşağılanırlar. Elbette içlerinde hakikaten üfürükçü denilecek, sadece maddi kazanç ve kandırmaca yapanları vardır. Çoktur belki de. Ama bunların gerçekten bir grubunun ciddi yetenekleri var ve bunu cinlere, ilahi güçlere veya dini sembollere bağlıyorlar. Bu yetenek, geleceği görmek, hissetmek tamamen kendi beyinlerinin ürünü ve ben bu yeteneği olanları aramaya başladım. Yani bir bakıma, “durgörü” avcılığına başladım. Ama, pazarda aramaya benzemiyor tabi... Bir ara kendimce düşündüm ne yapabilirim diye. Bir yanıt veya çözüm bulamadım.

           

 

Münevver Karabulut'la ilgili girişiminizin nedeni nedir?

Öncelikle Münevver’in ölüm şekli çok dramatik ve kelimelerle tarif edilemez bir ölüm. Empati yapmak bile insanı rahatsız ediyor. Diğer yandan katilin ruh halini de çok incelemeye değer. Nasıl bir beyinli insan, ki insan demek de rahatsız edici, bunu yapabilir. Bütün bu etkiler altında düşünürken, bezen olur ya, birden bir sezgi geldi. “Münevver’in katilini neden aramıyoruz” diye. Bulunamıyor. Aynı zaman da da toplumu ciddi şekilde ruhsal yaralayan, toplumsal şuur altında izler bırakan bir ölüm. Bu tür durumlarda durugörüler daha yoğun ve kendiliğinden ortaya çıkar. Bir diğer gerekçe de, polisin, bütün çabalarına rağmen, toplumsal baskıya rağmen katile ulaşamaması. Bu doğal çünkü, katil, içinde bulunduğu imkanlar nedeniyle epey hareketli çünkü. Münevver için bu çalışmayı başlattık. Belki bir katkımız olur. O zaman nasıl Münevver için bunu duyururuz diye düşündüm ve ilk kendi wen sitemden duyuru yaptım ve daha sonra da Münevver’in web sitesine mektup yazdım. Hızlıca yanıtlar, olumlu ve olumsuz gelmeye başladı. Ama ulaşamaıdğımız, bu tür yeteneği olan var. Hepsine bir şekilde ulaşmamız lazım. Bunun çabasındayım, ve Durugörüsünde ya da rüyasında “Münevver-Cem” bahsi geçen her kişiden haber bekliyorum.

            Bu arada tabi, bu işi profesyonelce yapan Amerikadaki durugörü uzmanları ile yazıştım ve ikisinden olumlu yanıt aldım. Onlardan nasıl bir sonuç çıkacak merak ediyorum. Zamanla göreceğiz. Ama benim ilgim ülkemizde kendisinde durugörü yeteneği olduğunu bilmeyenleri bulmak ve bu tür konularda uzun vadeli bilgi toplamak. Gerekirse polise sunmak. 100 kayıp çocuktan birini ya da 1000 katilden birisini bulsak, bulunmasına ayrdım etsek ne zararı olur. Hiç bulamamaktan iyi değil mi. Binde bir de olsa.

           

 

Türkiye'de bu alanla ilgili araştırma yapanlar az. Kimler var sizden başka?

Ülkemizde, Akdemik ortamda bu tür araştırmalar yaparsanız deli, üşütük denme, para bulamama, dinci denme ya da dışarı atılma ihtimaliniz çok yüksek. Çünkü, bir kürsü ya da enstitü yok. Ülkemizde, bu konuda samimi olduğunu gördüğüm BİLYAY (İNSANLIĞI BİRLEŞTİREN BİLGİYİ YAYMA VAKFI) ve MTİA (METAPSİŞİK TETKİKLER ve İLMİ ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ) var. Onların bu işleri akademik ortamda incelme, enstitü kurma ya da bir kürsü oluşturma çabası var ama önlerindeki engel çok büyük. Direnç var. Ama başaracaklardır diye düşünüyorum Özellikle, özel üniversitelerin bu işe sıcak bakmalarını öneririm. Yurt dışında, özel ve resmi kurumlarda çalışan, çok yetenkli bir çok kişi var. Bu konularda çalışıyorlar.

 

 

STARGATE Projesi Nedir?

Bir çok psişik çalışması içine alan, soğuk savaş yılları nedeniyle, 1970-1995 yılları arasında sürdürülen ve özellikle uzaktangörü/durugörü üzerinde çalışmalar yapılan, Amerikan hükemeti ve Askeriyesinin kontrolü altında yapılan araştırmaların ortak adıdır. Daha sonra bu çalışma ardından, bu grupta çalışan bilim insanları değişik laboratuvarlarda araştırmalarına devam ettiler. Stargate projesi içinde, uzaktangörüyü araştıran 14 kadar ayrı laboratuvar vardı. Buralarda akseri veya sivillerden oluşan 22 kadar durugörü yeteneği olan süje ile çalışıyorlardı. Kayıp helikopterler, gemiler, önceden saldırıları öğrenmek için çalışmalar yaptılar. Konu üzerinde CIA de yoğunlaşmıştı. 1995’te proje tam oalrak CIA’e devredildi ve proje kapatılarak, sonuçları değerlendirmek için bir istatistik uzamnı görevlendirildi (Jessica Utts). Sonuç: belirgin anlamlı bir durugörü/uzaktangörü yeteneği yapılan çalışmalarda vardı. Ancak bir o kadar da, gereksiz ve anlamsız bilgiler vardı. Üzerinde çalışılan kişiler arasında Ingo Swann, Keith Harary, A. Edward Moch, Pat Price, Joseph McMoneagle, Lyn Buchanan, Mel Riley, Paul H. Smith, Ed Dames, David Morehouse gibi durugörü yeteneği olan kişileri kullandılar.