Giriş Yap-Kayıt Ol
Bir Kelime Öğren
GESTALT |
Uzaktan Görü |
Pirokinesis |
Kelimeler
. | GESTALT |
. | Uzaktan Görü |
. | Pirokinesis |
. | Cadı Tahta |
. | Zombi |
Designed by: |
Ana Sayfa » Parapsikoloji Genel » Durugörü
Durugörü
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
Durugörü/duyu dışı algılama (DDA Türkçe veya İngilizce ESP; Extrasensory perception veya uzaktan görü/uzaktan hissetme adı verilen durumda bilinen duyu araçları ve organları (göz-kulak-dokunma...) kullanılmadan, zaman ve mekanla sınırlı olmayan uzak yerlerden bilgi edinmektir. Bazıları buna 6. his adını da verirler. Ya da sezgi. Durugörü (clairvoyance) ve uzaktangörü (Remote viewing, RV) ince farklılıklar içerir.
|
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
Hiç bir zaman bir şeyleri tam olarak bilemeyiz. İnanıyorum ki,
insanın benliğinin bir bölümü, uzay ve zaman yasalarına tabii değildir.
Carl G Jung
Kehanet, durugörü ya da uzaktangörünün halk adlandırmasıdır. Anlamına bakıldığında; geçmiş veya gelecekte, bir kimsenin kimliği, yeri hakkında bilgi edinmeyi amaçlayan ve ilgili bilgiyi, hiç bir bilinen duyusal girdi (görme, işitme...) organını kullanmadan edinmektir. Yani görmeden, okumadan, işitmeden, dokunma olmadan... Kehanet web sitemizde başlık olarak yer almasına karşın, bizim kullanımımız daha çok öngörüdür.
Daha çok öngörü denen şey, PREMONITION (Latince praemonēre, ön: prae-, pre- + monēre, tehlike) denilen şeydir. Sıklıkla gelecekteki bir OLAYIN ve TEHLİKENİN algılanmasıdır. Bu tehlikenin algılanması DURUGÖRÜ ile ya da RÜYALARLA olabilir. Aslında bazen bu PRECOGNITION (Latince præ-, “den önce,” + cognitio, “bilgisine ulaşmak”) olarak da adlandılır. PRECOGNITION, tehlikeli olay, nötral bir olay ya da güzel bir olayla ilgili olabilir. PREMONITION ise daha sınırlı bir anlamı vardır ve gelecek tehliklerini öngörü ya da sezmenin özel adıdır.
Öngörü, kişilerle ilgili olabileceği gibi olaylarla (gelecekteki toplumsal ya da doğa olayları) ilgili de olabilir. Kehanette bulunma yeteneği olan bir çok kişi, medyum-falcı-kahin olarak adlandırılmasına karşın, bu isimlendirmeler, konunun yanlış anlaşılması veya yanlış amaçlar için kullanılmasından dolayı olumsuz anlamlar da içerir. Bu nedenle biz bunları "durugörü/uzaktangörü", görenlere de "durugörür-durugörücü" adını veriyoruz.
Tehlikeleri önceden sezme konusunda kişisel tecrübeler yaşamış olabilirsiniz. Ama büyük kazalardan önce, çok kişi tarafından sezinleme durumlarının tarihte örnekleri çoktur. Örneğin; Titanik gemisine kayıtlı yolcuların sadece %58’i binmiştir. Binmeyenlerin bir çok farklı gerekçesi olmasına karşın, bu kişilerde bazıları, verdikleri o kadar çok paraya karşın, gemiye binmemişlerdir. Kayıt edilen ve tehlike öngörülerini paylaşan 19 kişi tespit edilmiştir. Bu kişiler kazadan iki hafta kadar önce facia ile ilgili rüya ya da sezgiler hissetmişlerdir. İşin belki de en ilginç yanı, Titanik kazasından 14 yıl önce yazılan ve Titan adlı bir romanda, Kuzay Atlantikte, buz dağına çarparak batan gemiden bahsedilir. Titan romanı ile Titanik’in gerçek öyküsü arasında şaşılacak benzerlikler vardır. Geminin büyüklüğü, yeterli can yeleği olmaması ve baca sayısı da dahil olmak üzere.
Bunların dışında, FORUM kısmımızda göreceğiniz üzere, bir çok örnekler vardır tarihte. Hem bireysel hem de toplumsal. Amacımız, bireysel tehlike öngörülerini bir araya getirerek anlamaya çalışmak ve insanlarımızın toplumsal bilinçaltlarını kayıt altına almaktır.
Durugörü/uzaktangörü ya da sezgisel bilgi hakkında yapılan BİLİMSEL yöntemlere sıkı uyan çalışmaları ve hatta meta-analizleri okumadan, konuyla ilgili bilimsel hiç bir kitap bile okumadan, BİLİMSEL DEĞİL demek, bilim insanı olarak geçinen kişilere yakışmaz. BİLİMSEL DEĞİL demek için, konu hakkında ÖĞRENİLMESİ ve OKUNMASI gereken temel bilgileri okumak ya da DOĞRUDAN KONU ÜZERİNDE ARAŞTIRMA yaparak BİLİMSEL DEĞİL deme hakkı doğabilir. Yoksa, diğer bilim dalları (fizik, matematik, psikiyatri, psikoloji, nöroloji) içinde haps olarak ve onların verdiği gözlüğü kullanarak BİLİMSEL DEĞİL-GELECEK BİLİNEMEZ demek, eksik bilgi ile konuşmaktır, 1800'lü yıllardan beri yapılan, binlerce çalışmayı görmemezlikten gelmek ve haksızlık etmektir.
Bu diğer bilim insanlarının baskısından korkma, araştırma desteği almaktan korkma, var olan ve öğrettiği klasik bilgi ile çatışmasından kokmaya bağlı olabilir. Her gün öğrencilerine, “klasik fizik yasaları”nı anlatan bir akademisyen, elbette “gelecek bilinemezdir” diyecektir. Ancak, işin içine biraz kuantum fiziği ve görelilik sokulduğunda ise “gelecek belki bilinebilirdir” der duruma gelecektir. Statükoculuktan uzak kalmak ve bilimin tarihsel syerine bakrak hep bir açık kapı bırakmak gereklidir. Sonuçta şu an ki bilim “nihai” bilgi değildir ve geçici bir bilgidir.
| 21930 tıklama | Email
|
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
EN SON GERÇEKLEŞENLER
ÖNGÖRÜ
GERÇEKLEŞME
Bomba yüklü minibüs
10 Eylül 2015
17 Şubat 2016
Helikopter düşüyor
30 Temmuz 2014
12 Ekim 2014
İslami liderin ölümü
15 Ekim 2013
07 Mayıs 2014
Muhsin Yazıcıoğlu Ölümü
10 Aralık 2013
26 Şubat 2014
İtalya'da Yanardağ patlaması
12 Ocak 2014
27 Ocak 2014
İstanbul banliyosunda yangın
25 Ekim 2013
26 Ekim 2013
Kimyasal Yüklü Tren
29 Aralık 2013
30 Aralık 2013
Okulda bıçaklanan ögretmen
08 Kasım 2013
12 Kasım 2013
Sivas'ta uçak düştü!
27 Eylül 2013
30 Eylül 2013
Fatih Terim'in sıkıntı
28 Ağustos 2013
24 Eylül 2013
Kiliseye İntihar Saldırısı
08 Ağustos 2013
22 Eylül 2013
Yanardağ patlaması
13 Eylül 2013
15 Eylül 2013
Uçak kazası
02 Temmuz 2013
06 Temmuz 2013
Silahı bırakan Abdullah Öcalan
17 Haziran 2011
21 Mart 2013
Depoda Patlama veya Yangın
04 Ocak 2013
27 Ocak 2013
Toplu Taşıma Aracında Katliam
31 Aralık 2012
22 Ocak 2013
Tren kazası
04 Ocak 2013
06 Ocak 2013
AKP ile birleşme
15 Aralık 2011
12 Temmuz 2012
İtalyada deprem
Değişik, 2010
20 Mayıs 2012
Deprem ve mucizevi kurtuluş
07 Nisan 2012
11 Nisan 2012
Tersanede skandal
01 Ocak 2012
04 Şubat 2012
Limanda patlama
02 Ekim 2011
04 Şubat 2012
Yolcu gemisi kazası
09 Mayıs 2010
14 Ocak 2012
Uçak kazası
19 Aralık 2011
20 Aralık 2011
Ergonekonda Ölüm
20 Ağustos 2011
14 Kasım 2011
İtalyada Devrim
10 Ekim 2011
08 Kasım 2011
Kaddafinin ölümü
06 Mart 2011
21 Ekim 2011
Başbakanın acı çekiyor
19 Temmuz 2011
08 Eylül 2011
Üç tahminden biri %49.5 gibi küsürlü
28 Mayıs 2011
12 Haziran 2011
Salgın hastalık
13 Mayıs 2011
21 Mayıs 2011
Uçak kazası
18 Şubat 2011
23 Mart 2011
Antalya bölgesinde deprem: 6.3!
06 Ocak 2011
01 Nisan 2011
Sporculara ne olacak?
06 Şubat 2011
28 Mart 2011
Savaş Çıkacak
16 Mayıs 2010
19 Mart 2011
Bir konserde olay cikabilir
13 Mart 2011
13 Mart 2011
Sanatçının başına olumsuz olay...
01 Kasım 2010
13 Mart 2011
Tanınmış Kişiler: İbrahim Tatlıses
02 Mayıs 2010
13 Mart 2011
2. Çernobil olayı mı?
12 Aralık 2010
12 Mart 2011
Denizde deprem çok büyük
24 Mayıs 2010
11 Mart 2011
Asyada deprem mi?
30 Temmuz 2010
11 Mart 2011
Japonyaya göktaşı mı?
05 Mart 2011
11 Mart 2011
İnanilmaz siddette bir deprem
14 Mart 2010
11 Mart 2011
Üç büyük depremin yeri
24 Mart 2010
11 Mart 2011
Devlet adamı ölümü ve partinin bitişi
19 Şubat 2011
27 Şubat 2011
Erbakanın ölümü, tam bir yıl önce
09 Mart 2010
27 Şubat 2011
Kaddafi ve arap ülkesi
22 Eylül 2009
15 Şubat 2011
Ortadoguda karisiklik, Baser Esad
22 Ocak 2010
02 Şubat 2011
Bir gazeteci tehlikede
10 Şubat 2011
14 Şubat 2011
Ostimde patlama
22 Eylül 2010
05 Şubat 2011
Defne Joy Foster'ın ölümü
14 Ocak 2011
02 Şubat 2011
Suriye ve Lübnanda İhtilal
20 Ocak 2011
27 Ocak 2011
İzmir'e yakın deprem
08 Kasım 2010
11 Kasım 2010
İki Güneş patlaması
29 Ekim 2010
06 kasım 2010
Stat alanında olay var
27 Ekim 2010
31 Ekim 2010
Askere saldıran asker!
02 Eylül 2010
26 Eylül 2010
Rütbeli asker intiharı mı?
02 Eylül 2010
23 Eylül 2010
Metro inşaatında çökme
20 Eylül 2010
22 Eylül 2010
KUŞ adlı karakola saldırı
31 Ağustos 2010
01 Eylül 2010
Uçak Kazası, 3 parçaya ayrılan uçak
07 Temmuz 2010
16 Ağustos 2010
Akaryakıt deposunda patlama
08 Ağustos 2010
10 Ağustos 2010
Bir müslüman ülkede suikast
20 Haziran 2010
04 Ağustos 2010
Yalıya çarpan gemi
30 Mayıs 2010
30 Mayıs 2010
102 Yolculu Uçak düşecek...
06 Mayıs 2010
12 Mayıs 2010
THY uçağı düşüyor
01 Mayıs 2010
12 Mayıs 2010
Mecliste CHP vekili skandalı
21 Aralık 2009
10 Mayıs 2010
Fenerbahçe 3-1 kaybediyor
30 Nisan 2010
06 Mayıs 2010
Siren sesleri ve askerler
08 Nisan 2010
05 Mayıs 2010
Havadan birşeyler yağıyor
22 Aralık 2009
15 Nisan 2010
Buzulun altında yanardağ patladı
14 Mart 2010
21 Mart 2010
Şili ya da Şile
12 Aralık 2009
28 Şubat 2010
Güneşte büyük patlama
14 Aralık 2009
19 Ocak 2010
Kafa kafaya çarpışan iki tren....
16 Kasım 2009
03 Ocak 2010
Taşan nehir ve su altında evler
17 Aralık 2009
21 Aralık 2009
Şehre yakın yanardağ patlaması
04 Aralık 2009
14 Aralık 2009
Batan gemi
02 Aralık 2009
12 Aralık 2009
Nehre akan petrol
23 Kasım 2009
25 Kasım 2009
Yana gemi
18 Kasım 2009
23 Kasım 2009
Ters dönmüş gemi
18 kasım 2009
12 Aralık 2009
Büyük patlama
17 Kasım 2009
17 Kasım 2009
Devrilen vagonlar
01 Kasım 2009
14 Kasım 2009
Yarısı sulara batan gemi
01 Kasım 2009
02 Kasım 2009
Amazonda bulunan uçak
29 Ekim 2009
30 Ekim 2009
Raydan çıkan tren
24 Ekim 2009
27 Ekim 2009
Hızlı giden tır ve tarfik kazası
22 Ekim 2009
29 Ekim 2009
Marmara-Tekirdağda deprem
01 Ekim 2009
22 Ekim 2009
Erkek çocuk cesedi
11 Ekim 2009
11 Ekim 2009
Tren-mavi kamyon çarpışması
07 Ekim 2009
08 Ekim 2009
Freni patlamış tren
11 Eylül 2009
05 Ekim 2009
Tsunami, çok sayıda ölüm..
30 Eylül 2009
30 Eylül 2009
6-7 şiddetinde Kandilli deprem
23 Eylül 2009
30 Eylül 2009
Tsunami olabilir
19 Eylül 2009
30 Eylül 2009
Ecevitin eşi Rahşan hanım
14 Eylül 2009
21 Eylül 2009
Organ mafyası çökertilecek
26 Eylül 2009
29 EYlül 2009
Dila bebek mezarı
17 Eylül 2009
18 Eylül 2009
Dila bebek suda ölü
12 Eylül 2009
18 Eylül 2009
Yanardağ ve kaçan insanlar
14 Ağustos 2009
13 Eylül 2009
Patlama
11 Eylül 2009
11 Eylül 2009
Sel ve yağmur felaketi
04 Eylül 2009
07 Eylül 2009
Kuduz vakalarında artış
08 Ağustos 2009
04 Eylül 2009
Uzay aracında arıza
31 Temmuz 2009
28 Ağustos 2009
Feci kaza
21 Ağustos 2009
27 Ağustos 2009
Tren Kazası ve çarpışma
12 Ağustos 2009
27 Ağustos 2009
Tren Kazası
08 Ağustos 2009
27 Ağustos 2009
Operasyon var yakında
26 Ağustos 2009
26 Ağustos 2009
Silahli çatışma ve 4-5 ölü
20 Ağustos 2009
21 Ağustos 2009
Çok katlı binada yangın
10 Ağustos 2009
10 Ağustos 2009
Cem G. saç tıraşı yapılıyor
09 Eylül 2009
16 Eylül 2009
Cem G. yakalanacak, 16 Eylül
08 Ağustos 2009
16 Eylül 2009
Marmarada Deprem
08 Ağustos 2009
08 Ağustos 2009
Sel veya Tsunami
05 Ağustos 2009
07 Ağustos 2009
Uzak bir ülkede fırtına
04 Ağustos 2009
07 Ağustos 2009
Sahil koruma ve büyük gemi
04 Ağustos 2009
04 Ağustos 2009
Endonezyada yanardağ patlaması
28 Temmuz 2009
31 Temmuz 2009
Venüs olağan üstü parlak
15 Temmuz 2009
19 Temmuz 2009
Uçak düşmesi ve 163 kişi ölümü
07 Temmuz 2009
15 Temmuz 2009
Trafik kazası
10 Temmuz 2009
10 Temmuz 2009
Askeri Operasyon
06 Haziran 2009
09 Haziran 2009
HER ÖNGÖRÜNÜN ALT KISMINDA GİRİŞ TARİHİNİ GÖREBİLİRSİNİZ....
Öngörü: Yanılsama mı Gerçek mi? Nerede yanılabiliriz?
Bunun yanında, bu tür olayları “ben önceden gördüm, aaa bildim, aaa bildi” denmesine her zaman aldanmamak lazımdır. Genel olarak, olaya şüphe ile bakmalı ama paranoyak da olmamalıdır. Çünkü, tehlike sezgisi bir çok bilimsel çalışmada gösterilmişse de bazı, “öngördüm, ben görmüştüm zaten...” deme durumları başka nedenlerden kaynaklanabilir. 1. Bunlardan en önemlisi, “bilişsel taraf tutma” denen şeydir. Kişiler ve hepimiz, bir çok önemsiz olayı unuturuz. Ama dikkate değer “önemli ve de toplumsal, bireysel tehlike” durumlarını seçici olarak ve güçlü şekilde hatırlamaya eğilimliyizdir. Bu beynin bir özelliğidir. Örneğin, birini düşününce sizi arayabilir. Bunu bir ratlantı olarak hep çok iyi hatırlarsınız ama geçmişte, düşündüğünüz ama sizi aramayan yüzlerce kişi olmuştur, onları hatırlamazsınız. Yanı, algıda seçicilik bir yanılsama yaratabilir. 2. Diğer bir durum, “gizli bellek/cryptomnesia” veya “bilinçsiz algılama” denilebilecek durumdur. Hepimiz aslında, ordan ya da buradan, değişik kaynaklardan, gelecekteki olaylar hakkında çıkarım yaptırabilecek bazı bilgiler biliriz. Bunlar bizim bilincimizin ve belleğimizin derinliklerinde saklanırlar. Orada biz fark etmeden işlenirler ve bir gün bilinç düzeyimize ulaşarak, gelecekteki bir olayı önceden “olacak” şeklinde anlatırlar. 3. Bunların dışında kalan şey ise, doğrudan ve gerçekten tehlikeleri öngörmektir. Bilim dünyasının önemli bir kısmı buna inanmaktan korkar. İçinde bir his olsa da, kişisel deneyimler yaşasa da, yine de inançlarını açıklamaktan korkarlar. 1880’li yıllardan bu yana binlerce deney yapılmış ve değişik çalışmalarda, “öngörü, tehlikeyi sezme, sezgi” denilebilecek bir şeyin varlığı ortaya konulmuştur.
Bizim gerçekleştiğini düşündüğümüz öngörüleri de, gerçekleşen olayla, önceden tanımlanan öngörü arasındaki uyum derecesine göre sınıflandırmaktayız: uyum şüpheli -1- 2 - 3 - 4 - 5 - mükemmel uyum olarak.
Sitedeki duru ve rüyaları kendi adınızı seçerek, veya gerçekleşenler-gerçekleşmeyenler, kategorilere göre arama yapıp alt alta görebilirsiniz. Sadece kendi adınızı seçtiğinizde bir günlüğünüz oluşacaktır. Kendi adınızı + gerçekleşenler seçeneğini bir arada seçince, ARAMA yaparsanız, duru veya rüyalarınızdan gerçekleşenleri alt alta görebileceksiniz. Diğer kişilerin duru ve rüyalarına da benzer şekilde DURU-RÜYA ARA kısmından bakabilirsiniz.
td
| 92249 tıklama | Email
|
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
“Yaşar gibiyim rüyada, Derim gerçekler başka, Yine de sorarım, acaba? Onlar akıllı, deli ben miyim yoksa?” Einstein (1879–1955)
Dikkat: Birinin sizin zihnine uzaktan etki ederek davranışlarınızı değiştirdiğini ve size istemediğiniz şeyler yaptırdığını düşünüyor iseniz mutlaka bir psikiyarti uzmanı ile görüşmelisiniz. Bu ciddi bir ruh sağlığı bozukluğunun bir belirtisi olabilir. Elektromanyetik dalga veya telepati ile beyine yerleştirilen çiplerle kontrol edildiğini söyleyen bazı kişi var… Ancak uzaktan zihin kontrol yöntem ve tekniklerini hiç bilmediğimizi varsayarsak, beynin nasıl işlediğini, davranışlarımızın nasıl oluştuğunu aşağı yukarı biliyoruz. Bu bilgileri göz önüne aldığımızda, uzaktan beynimizi ve davranışlarımızı başkaları kontrol edebilirler mi? Beynine baktığımızda bu imkansızdır. Davranışlar çok karmaşıktır ve birisi sizi uzaktan kodlayıp cinayet işletemez. Birisi size yapmak istemediğiniz bir şeyi yaptıramaz. Çoğunlukla kişiler, FBI, CIA ve MIT’in kendilerini kontrol ettiklerini söylemekte. Ancak şunu sormalılar önce kendilerine: “neden beni seçtiler ki?” Yani ayrıcalığın ne, hangi etkin konumdasın ki seni seçmiş ve uzaktan seni kontrol ediyorlar. Bu şekilde kontrol edildiklerini, iradeleri dışında hareket ettiklerini düşünen kişiler mutlaka psikiyatr ile görüşmeleri gerekmektedir. Bu çok ciddi akıl hastalığının bir belirtisidir. Sorun düzelmiyor ise tekrar psikiyatr ile görüşmeleri gerekir… Diğer bir prensipte şudur, siz Tanrı ile konuşuyorsanız sorun yok, ama Tanrı sizinle konuşuyor ise psikiyatriye gitmelisiniz.
Çocukluğumdan beri, belki yetiştiğim çevreden kaynaklanan paranormal anlatılara hep ilgiyle bakmışımdır. Zamanla bu ilgi, bilimsel olma çabasından da kaynaklanan bir şüphe ile süslenmiştir hep. Anlatılan “cin çarptı, muska, önceden rüyasında gördü, mezarında ateş görüldü, at üstünde zırhlı ve elinde mızraklı adamlar gördüm…” gibi şeylere hep şüphe ile ama bir o kadar da ilgi ile baktım. Bu tür hadiselere ilgi insana bir kez yapışınca, çok kolay yakasını bırakmaz. Yıllar içinde değişik versiyonları kafanızı kurcalar. Nöroloji asistanlığı sırasında, bütün asistanlar, uzun bir süre psikiyatri kliniğinde tecrübe kazanmak için giderler. Bu ayrılmaz iki kardeş olan psikiyatri ve nöroloji arasında bağın aslında ne kadar sıkı olduğunu bir kez daha insana hatırlatır. Benim de, psikiyatri kliniğinde çalışmaya gittiğimde, ilk verilen hastam, mesleği diş hekimi olan bir erkek hastaydı. Yaşı sanırım 25 civarındaydı ve normal dışı inançları vardı. En belirgini de, göbeğinin hemen altından çıkan bir ışık huzmesi ve onun belinde, omuriliğinde de olan yansımasıydı. Geçmiş bilgilerimde, “ya bu hasta şu şakra denen şeyi görüyor ve anlatıyor, tam yeri burası ve doğu mistiklerinin de tarif ettiği gibi anlatıyor” düşünmeme rağmen, bunu psikiyatri uzmanımıza ve de hocamıza hiçbir şekilde açmadım. Çünkü aklıma “yayılan şizofreni veya paylaşılan psikoz” denen bir tanı geldi hemen. Yani bana da “deli” diyebilirler diye düşündüm. Konuyu hiç açmadım.
Yine de, tüm 8 aylık psikiyatri çalışmam boyunca, değişik şizofreni hastalarını veya manik bozukluk hastalarını hep bu gözle de izledim. Uzaylı görenler, TV’den ses işitenler, kendisinin Napolyon ve İsmet İnönü olduğunu söyleyenler, neden olduğunu bilmeden sürekli intihar ve ölme isteği saplantısı olanlar, gelecekten bilgi alanlar, kıyamet kopacak öngörüsü yapıp uyaran Mesihler… Bunlar içerisinde, UFO gördüğünü ve uzaylılardan mesajlar aldığını söyleyen hastalar hep kafamı karıştırırdı: “Ya böyle bir şey gerçek olamaz mı? Bilim insanları dünya dışı yaşamı araştırıyorlar ve hakikaten şizofrenili tanısı alan hasta, hassas ya da farklı bir beyin yapısı ile hakikaten böyle bir mesaj alıyor da bunun altından kalkamıyor ve kişiliği çatlıyorsa.” Ama yok… Bunlar hastaydı. Çünkü kendilerini sosyal yaşamdan çekmiş, sosyal ilişkileri bozulmuş, gerçeklikle bağlantıları kopmuştu! Sonuçta DSM tanı kriteri var ve “zamanın ihtiyaçlarına göre ayarlanmış”. Gelecekte, mesela 3200 yılında uzaylılarla bir araya gelirsek, uzaylı psikozu olan kişiler için ölçütler değişebilir ama 2000’lerde bu tür söylemleri olanlar ancak şizofreni hastaları olabilirdi.
Aşağıda örnekleri verilen vaka örnekleri gerçektir ve bir dereceye kadar hepsi “deli” tanısı almaktan korkmuşlardır. Kişisel deneyimlerime göre bu tür olgularda bir şekilde beyin nöral ağlarında bir farklılık var ve bu farklılık onları sıradan bizim gibi insanlardan farklı kılmakta ve algı aralıklarını genişletmektedir. Görme duyumuz, ses işitmemiz ve diğer duyularımız hep bir frekans aralığındadır ancak bazı normal dışı yeteneği olan kişilerinki muhtemelen bu algıların dışına ulaşmayı başarmaktadır.
Bazı insanlarda elimizdeki bilgi ile açıklayamadığımız bir tür normal dışı ve para normal yetenekler vardır. Bunlar henüz bilimin kapsamı içinde incelenmese de, sadece parapsikoloji denen bir çöplük bilimi içinde ele alınsa da, anekdotsal olarak anlatılan, gazete haberi olan kişiler vardır. Geleceği önceden bildiğini, kaşık büktüğünü, uyku sırasında komşusunun evine gidip mutfakta neler olduğunu en ayrıntısına kadar anlatabilen kişiler duymuşuzdur. Daha da ilerisi karşısındaki kişinin zihninden geçenleri okuduğunu iddia eden kişiler vardır. Bunların çoğunluğuna halk masal ve öykü olarak bakarken, akademik ortamdakiler bu olaylara, “deli saçması” olarak bakmaktadır. Ama bu makalenin yazarına göre, bazı ve belki de birçok şizofreni hastası, aslında bu tür normal dışı algının yükü altından kalkamayan ve “kişiliği bölünen” insanlar. Bu yükün altından kalkanlar ve bu normal dışı algı ile başa çıkabilenler ise ya iyi bir falcı veya medyum olmaktadırlar.
Aşağıdaki vaka örnekleri gerçek kişi öykülerdir. Hiç birisi “deli” tanısı almamıştır ve bu yetenekleri ile yaşamayı başarmaktadırlar. Arada kendilerinde “bu nasıl bir şey” diye soruyorlarsa da yine de bu yetenek henüz onların kişiliklerini çatlatmamıştır. Deprem Öncesi Panik Ataklar! Gecenin bir vakti aninden uyandı ve kalbi pır pır atıyordu. Sanki yerinden çıkacak gibiydi. Ardından boğazının kuruduğunu hissetti. Yutkunamıyordu adeta. Yutacak tükürüğü bile yoktu. Bir an için nefes alamadığını hissetti. Boğuluyormuş gibiydi. Hava yetmiyordu. Sık sık nefes almaya başladı. Bir nefes, bir nefes daha… 3-5 dakika sonra elleri ve parmakları uyuştu. Sonra dudaklarında da uyuşma başladı. Bu aslında onun için ilk değildi. Daha önceki büyük yıkım yapan, ölümlerin olduğu depremlerde de bu şekilde uyanmıştı kaç kez uykusundan. “Yine deprem mi olacak?” bile düşünemeden ölüm korkusu, kaygı ve boğulacakmış hissi her şeyi örttü. Kalktı, odada turladı. Ayağı yere değer değmez, sağ ayağının üzerinden, yukarı doğru çıkan elektrik benzeri titreşim hissetti. Daha önceki büyük depremlerde de aynısını hissetmişti. Hava hala yetmiyordu. Pencereyi açtı. Ama yok rahat edemiyordu. Bu kadar korku içerisinde, ilginç olarak cinsel istek artışı, kendi deyimi ile “çiftleşme isteği” oluşuyordu. Bunu neden hissettiğine hiç anlam veremiyordu. Bu kadar korku ve kaygı içerisinde nasıl böyle bir istek olabiliyordu. Korku ve kaygı, kaçma isteği, bir şey olacakmış korkusu arttı, arttı… “Acil servise gideyim bari yoksa geçmeyecek” diye düşündü. Üzerini hızlıca giydi ve en yakın hastanedeki acil servise gitti. Hemen acil servis hekimine yaşadıklarını anlattı. Ama ona her büyük deprem öncesi bu tür ataklar yaşadığını söylemedi. İnanır mıydı acaba? Kendisi eğitimli, üniversite bitirmiş jeofizik mühendisi diploması olan birisiydi ama kendinin de anlamakta zorlandığı şeyi nasıl söylerdi… Ya da “sen delisin, öyle şey mi olur? Bu bas bayağı panik atak!” mı derdi acil doktoru. Hiç bahsetmedi. Kalçadan bir iğne yaptılar. “Bu panik atak, iğne ile rahatlarsınız, uyursunuz geçer” Eve gönderdiler. Biraz rahatlamıştı. Eve geldi, sabaha kadar deliksiz bir uyku uyudu. Ertesi gün uyandığında, hala gecenin etkisindeydi. Bekliyordu, büyük ve yakın bir deprem. Tam 24 saat sonra Kocaeli-İzmit depremi oldu ve binlerce kişi öldü… Gerçekleşen Halüsinasyonlar! Değişik zamanlarda, anlık, saniyelik görüntüler gözünün önünden geçiyordu. Evinin yakınından geçen tren yolunda mı ne en son, aniden birden, çok kısa süreli bir görüntü gördü. Eskiden beri olan bu görüntüler, çok anlık, belli belirsiz, kendiliğinden ortaya çıkıyordu. Bu görüntü de onlardan birisiydi: “Bir ana hat treni, mavi kasalı bir kamyona çarpıyordu!” Bu herhangi bir kamyona çarpma değildi, mavi kamyondu! Bu görüntülere alışıktı ama yine “deli” damgası yerim korkusu ile bundan kimseciklere bahsetmiyordu. Eşinin bile bundan haberi yoktu. Bir tren kazası olacak diye düşündü. Bu kısa süreli görüntü algısından sonra 20 ya da 24 saat geçti, Kayseri-Sivas arasındaki demiryolunda tren, tam tamına, hem kasasının içi hem de dışı mavi olan bir kamyonu ezdi geçti. İçindeki 3 kişi epey sürüklendikten sonra öldüler. Bundan da kimselere bahsetmedi. Daha sonraları da birçok toplumsal afeti ve bazen de kişileri ilgilendiren kaza gibi kötü olayları çok önceden gördü. Arada deprem kaynaklı panik ataları da yaşadı ama psikiyatristlere hiç işin diğer yönünden bahsetmedi. “Ne oluyor bana? Allah Allah! Deliriyor muyum?” diye kendi kendine sormaya başladı. Hala büyük depremler öncesi aynı tabloyu yaşar. Küçük depremlerde ise ayağında bir hat boyunca sızlanma hisseder. Ama her büyük deprem öncesi panik tablosuyla her acil servise gittiğinde, hala doktora “deprem olacak, deprem öncesi bende böyle oluyor!” diyemiyor. Çünkü deli denmesinden korkuyor.
Zaman içinde başka öngörülerde de bulundu. Mesela, 22 Aralık 2009’da “Hava karanlık gibi… ama gece değil… havadan gri iri kar gibi ya da yanardağdan çıkan tüf gibi bir şeyler yağıyor… gri renkli kara da benziyor ama taş mı kül mü anlayamadım…” Daha sonra ise 14 Mart 2010’da; “Bir krater ağzı.. tepeden yandan bakıyorum… hava sakin, hafif karanlık… kapalı… birden kraterden lavlar püskürmeye başladı! yer… bilemiyorum… ama soğuk ve karanlık bir dağ… ürkütücü… sanırım bir yanardağ patlayacak! kutuplardayım… her yer buz kütleleri ile kaplı… yakıcı bir soğuk… iki kara parçası var buzulların arasında… hareket ediyor, kayıyor… orada olmak hoşuma gitmedi… neler olduğunu anlayamadığım tuhaf hareketler vardı…” 21 Mart 2010, Sadece bir hafta sonrası… İzlanda’da Eyyafyallayöküll buzulu altındaki yanardağ, tam 190 yıl sonra gece yarısı püskürmeye başladı. Ve sonra yanardağ külleri, anlayanlarına başına düşecek kadar yakına geldi. Parapsikoloji Ne Diyor? Parapsikoloji bilimsel yöntemi ve uygulaması tartışılan birçok konuyu inceler. Bu alanda biliminsanlarından çok şarlatanların sesi çıkar. Toplum önünde genellikle popüler olmaları nedeniyle şarlatanlar bulunur. Biliminsanlarının sesinin az çıkmasından dolayı yanıtlardan çok sorulardan oluşan bir konudur. Parapsikoloji, tıpkı metafizik gibi kenarda olan ve tam bilim olarak olgunlaşmamış bir çalışma alanıdır. Kelime anlamı olarak psikolojinin ötesinde, ardında, kenarında bulunan manasındadır.
Parapsikoloji başlığı altında, durugörü (clairvoyance), telepati, psikokinezi, öngörü (precognition, promonition) sayılabilir. Bunlar içinde durugörü; farklı zaman ve mekânlarda oluşan olaylarla ilgili bilgiyi, normal insanlardan farklı olarak bilebilmek, hissedebilmedir. Telepati, toplumda daha iyi bilinen bir kavramdır ve düşünce iletişimi, bir zihinden diğerine doğrudan içsel deneyime ait bilgi iletimi olarak tanımlanır. Öngörü ise, gelecekte olabilecek olayları, zamanı gelmeden önce, belli bir eğri içinde kalarak gerçekleşme zamanını da doğru olarak tahmin edebilmektir. Bu nedenselliğe karşı çıkar ve “etki”nin, “neden”inden önce olduğu anlamına gelir. Nötr gelecek algılarına prekognisyon, tehlikelerin önceden algılanmasına ise promonition denir.
Birçok bilimci ve felsefeci, açık ve net bir şekilde parapsikolojiyi bilim olarak kabul etmezler. Bilim olarak kabul edilmemesinin nedeni; belirli temel bilimsel varsayımları ihlal etmesi, tekrarlanabilir deneyler üretememesi, deney üretse bile ortaya çıkan sonuçların bilimin diğer temel ilkeleriyle çelişmesi, ortaya çıkan etkilerin nasıl ya da niçin ortaya çıktığına dair tutarlı bir teori oluşturulamaması ve belki de en önemlisi “gizli bilim” ile ilişkili olmasıdır.
Gelelim konumuza. Durugörü (İngilizce, clairvoyance), duyu dışı algılama (extra sensory perception, ESP) veya uzaktan görü/uzaktan hissetme adı verilen durumda bilinen duyu araçları ve organları (göz-kulak-dokunma...) kullanılmadan, zaman ve mekânla sınırlı olmayan uzak yerlerden bilgi edinmektir. Bazıları buna 6. his adını da verirler. Ya da sezgi, malum olma denir. Halka mal olmuş kelimelerle ise medyum ya da falcı da dense de kısmen farklıdır bu kavramlar. Durugörü, en basit tanımla, normal duyularla ulaşılamayan bilgiye ulaşmaktır. Zamandan bağımsızdır: geleceğe, şimdiye ve geçmişe ait olabilir. Aynı zamanda da yerden bağımsızdır. Buradaki tek sorun, görülenlerin ya da algılananların, normal duyu organlarımızla alıştığımız tarzda net ve canlı olmamasıdır. Daha uçucu, daha soluk olabilmesidir. Durugörüde, çoğunlukla soluk, kısa süreli hızlı geçen, puslu görüntüler görülür. Buna eşlik eden, diğer duyumsal algılar da olabilir: tad, koku, işitsel algılar... Durugörü esnasında bazı kişilerde kaygı, korku, terleme, nabız yükselmesi, bulantı, akatizi benzeri huzursuzluk, neşe gibi değişik duygu halleri ortaya çıkabilir. Görüntüler ve bu hisler bazen rahatsızlık verici olabilir ve kişide psikolojik sorunlara neden olabilir. Hatta kişiliğini çatlatabilir. Önceden olacakları bilmek her insan için pek kolay olmasa gerek. Bilim Ne Diyor? Newton’un klasik 400 yıl önceki fiziği hiçbir şekilde, olmayan geleceğin önceden bilinebileceğine imkan vermez. Ancak, görelilik kuramı ve kuantum fiziği buna bir kapı aralamıştır. Ancak bilimde anlaşılmayan bir direnç var bazı normal dışı konularda. Parçacık fiziğindeki, omega minus parçacığı, 200 bin deneme yapıldıktan sonra sadece birinde tespit edilmiş ve bütün parçacık fiziği kitaplarında omega minus parçacığı vardır diye yer edinmiştir. Bilimin esas işi, insanların değer anlayışlarına burnunu sokmak olmasa da, bilim “eğer öyleyse o zaman…” türünden önermeler yapmalıdır. Ancak, atom altı parçacıkların davranışlarının tespit edildiği mikrofizik teknolojilerine rağmen neden bu garip önceden bilmelerin ölçülemediği ilginç bir sorudur. İyi bir kuram fenomenleri açıklamalıdır. Oysa konuyla ilgili elimizde iyi bir kuramımız şu ana kadar yoktur.
Gelecek öngörüleri, yere-zamana ve mekânsal uzaklığa bağlı olmayan bir etkidir. Bunlar aynı zamanda kuantum mekaniğinin de özellikleridir. Bu özellikler, özellikle Einstein-Podolski-Rosen deneyi ile ortaya konulmuştur. Bir sistemi oluşturan parçalardan biri üzerinde yapılan bir ölçüm, diğer parçası üzerinde, uzaklıktan ve zamandan bağımsız etki yapar. Aradaki uzaklık santim ya da ışık yılları uzaklığında olabilir. John Bell (1964) ve Alain Aspect (1982) bu düşünceyi matematiksel ifadelerle sınırlamayıp deneylerle de bu uzaktan etkiyi doğruladılar. Bu etkileşim atom altı parçacıklar için kesin olarak ortaya konulmuşsa da makroskobik olan kaşık ve beyin için nasıl bir etki oluşacağı belirsizdir. Ancak, kuantum sonuçları, metrelerce ve hatta ışık yılları boyunca yayılabilirdir.
19. yüzyılda Newton (klasik) fiziğin yasaları ideal, nesnel ve eksiksiz bir bilginin ifadesi olarak kabul ediliyordu. Ancak, bugün klasik fizikteki bilgilerle normal dışı fenomenleri açıklamak imkansızdır. Dolayısı ile bizim imdadımıza koşacak tek şey, en azından bugün için, kuantum mekaniği ya da fiziğidir. Kuantum tanımlamaları, alışageldiğimiz klasik kuramlardan kökten farklı olmalarına karşın çok kesindirler. Kuantum mekaniği, nesnel, makine benzeri bir çalışmadan ziyade, öznellik ve bilinci göz önüne alır.
Kuantum mekaniğinde gözlemcinin bir şekilde “katılımcı” olması kabul edilebilir bir şey ise bunun farklı yansımalarının da ortaya konulabilmesi gerekir. Çağdaş ve akıllı, Nobel ödüllü fizikçilerin ortaya attığı, akla ve sağduyuya karşı gelen, sağduyumuzu törpüleyen kuantum mekaniği görüşleri düşünüldüğünde, Öngörmek akıldışı ve mantıksız olarak niteleyip bir kenara bırakmak anlamsızdır.
Hem kuantum fiziği hem de parapsikolojinin ortak yönü insan bilinci, bilincin doğa üzerinde etkisi olup olmadığıdır. Bir nörolog olarak, bilimin eğitimini alan birisinin parapsikoloji ile ilgilenmesine hoş bakılmaz bilim camiasında. İnsana “deli” denme riski olan bir alan. Çünkü parapsikoloji demek medyumlar demek, hayaletler demek, ruh demek. Bunlar tabi bilimin ilgi alanında değil ama parapsikolojideki özellikle uzaktangörü, durugörü ve telepati dediğimiz durumlar doğrudan bilinçle ilgilidir. Öngörü: Yanılsama mı Gerçek mi? Bunun yanında, bu tür olayları “ben önceden gördüm, aaa bildim, aaa bildi” denmesine her zaman aldanmamak lazımdır. Genel olarak, olaya şüphe ile bakmalı ama paranoyak da olmamalıdır. Çünkü tehlike sezgisi birçok bilimsel çalışmada gösterilmişse de bazı, “öngördüm, ben görmüştüm zaten...” deme durumları başka nedenlerden kaynaklanabilir.
Bunlardan en önemlisi, “bilişsel taraf tutma” denen şeydir. Kişiler ve hepimiz, birçok önemsiz olayı unuturuz. Ama dikkate değer “önemli ve de toplumsal, bireysel tehlike” durumlarını seçici olarak ve güçlü şekilde hatırlamaya eğilimliyizdir. Bu beynin bir özelliğidir. Örneğin, birini düşününce sizi arayabilir. Bunu bir rastlantı olarak hep çok iyi hatırlarsınız ama geçmişte, düşündüğünüz ama sizi aramayan yüzlerce kişi olmuştur, onları hatırlamazsınız. Yanı, algıda seçicilik bir yanılsama yaratabilir.
Diğer bir durum, “gizli bellek/cryptomnesia” veya “bilinçsiz algılama” denilebilecek durumdur. Hepimiz aslında, oradan ya da buradan, değişik kaynaklardan, gelecekteki olaylar hakkında çıkarım yaptırabilecek bazı bilgiler biliriz. Bunlar bizim bilincimizin ve belleğimizin derinliklerinde saklanırlar. Orada biz fark etmeden işlenirler ve bir gün bilinç düzeyimize ulaşarak, gelecekteki bir olayı önceden “olacak” şeklinde anlatırlar.
Bunların dışında kalan şey ise, doğrudan ve gerçekten tehlikeleri öngörmek, önceden bilmektir. Örnekleri sadece yukarıdaki vaka ile sınırlı değil, birçok anekdotal örnekleri vardır. Aynı zamanda da kendimizin başına benzer olaylar da gelmiş olabilir. İşin ilginç yanı, psikiyatrinin kutsal tanı kitabı olan DSM içinde, bu duruma uygun bir tanı kodu da yoktur. Hatta onların algıladıkları, bazen ne kod sistemlerine ne de dildeki kelimelere dönüştürülemiyor. Kelimeler yetersiz kalıyor.
Bu makale birçok psikiyatristin şizofreni hastalığı tanısı koyarken kafalarını biraz karıştıracaktır. Zaten, “acaba?” soru işareti oluştursun diye yazıldı. Ancak, bu olaylara “deli saçması” gözü ile bakanlar için, yazarın alacağı tanı, yazar tarafından DSM-IV TR ölçütlerine göre normal dışı yetenek olmadan öngörülmüştür: 295.9 veya 295.40.
| 15633 tıklama | Email
|
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
Bazıları buna 6. his adını da verirler. Ya da sezgi, malum olma, içe doğma da denir bu yeteneğe. Küçük farklarla hepsi aynı şeye gönderme yapsa da durugörü başlıbaşına en ileri aşamasıdır. Durugörü, en basit tanımla, normal duyularla ulaşılamayan bilgiye ulaşmaktır. Diğer bir ifadeyle, beş duyumuzla ulaşamayacağımız bir yerden veya zamandan bilgi almaktır. Bu genelde kişi tam uyanıkken yani gündüz uyanıklığında olur. Daha iyi anlaşılması için, normal duyu nedir önce ondan bahsedelim. Bilgileri günlük yaşamda, dış dünyadan duyu organlarımız aracılığı ile elde ederiz. Günlük yaşamda, bir şeyi ya görür, ye sesini işitir, ona ya dokunur, koklar veya tadını alarak dış dünyadan bilgiler alırız. Duyu organlarımızı kullanmadan bir bilgi edinemeyiz. Bir tren kazasını bilmeniz için, ya gazeteden okumanız, ya olaya şahit olmanız ya da TV’den haberini izlemeniz lazım. Ya da birisi size olayı anlatmalıdır. Yoksa böyle bir olay hakkında bilginiz olamaz. Ancak, bazı darklı ve yetenekli insanlar, bu duyu organlarını kullanmadan da bazı şeyler işitebilmekte, görebilmekte, koku-tad algılayabilmektedirler. Bu şekilde geçmişte olmuş olayları veya gelecekte olabilecek olayları algılayabilmektedirler. Bu tür bir hadisenin görme ile ilgili olanına “durugörü” diyoruz. Ama bu duruişiti, durutat, durukoku, durudokunma da olabilir. Yani birisinin dinlediği müziğin ritmini, yediğinin tadını algılayabilirsiniz.
|
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
Bir çok işe yarar
Gelecek ve borsa hakkında tahminler
Futbol maçları sonucunu tahminde
Doğacak çocuğun cinsiyetini tahminde
Tıbbı tanıları araştırmada
Geçmiş tarihte olan olayları anlamada
İş amaçlı, farklı senaryoların geleceğini tahmin edebilirsiniz
Kayıplar aranabilir (insanlar veya anahtarlar)
Kayıp kanıt bulmalarda
Kayıp silah bulmalarda
Ülke geleceklerini tahminde
Kişinin gerçek niyetini tahminde
Uzak gezegenlerde ne olduğunu araştırmada
Evrenin dışında (?) ne olduğunu araştırmada
Kayıp nesnelerinizi aramada (anahtar, kedi...)
Ulusal güvenlik amaçlı olarak, gelecek tehlikeleri anlamada
Doğal afetleri ve tehlikleri önceden bilmede
Yakınlarınızın başına gelebilecek tehlikeleri önceden sezmeye
Kazaları önceden bilmede
Eğlence amaçlı, oyun amaçlı
Kendinizi tanıma amaçlı kullanılabilir ve
Beynin sınırlarını öğrenmeye yarayabilir...
| 15607 tıklama | Email
|
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
1. Bir sokakta yürüken bir dükkan vitrini köşesinde bulunan bir nesneyi “görmeye” çalışın (tabi daha önce hiç gitmediğiniz, görmediğiniz yer olmalı)
2. Arkadaşınızın dinlediği, sizin duymadığınız, müziği bilmeye çalışın
3. Kendinize gelecekte bir gün ve saat seçin, o saate nerede bulunacağınız yeri çizin ve tarifleyin ama kendinizi kandırmayın!
4. Hiç tanımadığınız insanların yüzlerini çizmeyi deneyiniz. Ya da tanışmaya gideceğiniz insanların neler giydiğini ya da yüzünü çizmeyi deneyin.
5. Doğmamış bir çocuğun cinsiyetini önceden çizmeye çalışın.
6. Kaybolan nesnelerin yerlerini çizmeye çalışın (Kaybolan nesneyi hesef nesne yaparak).
7. İnternetten tanıdğınız bir MSN arkadaşınızla, nesne ya da resim tutup çizmeye çalışabilirsiniz.
8. Durugörü yeteneği olan biriyle çalışmanız başarı oranınızı yükseltir. Oldukça güçlü durugörüye sahip olan birinin bulunduğu yerde diğer kişilerde durugörü yaşayabilirler. Bu tür bir çalışma arkadaşı edinmek en iyisidir.
9. Durugörüyü ya da uzaktangörüyü hayatınıza, diğer hobileriniz gibi bir renk olarak ekleyip, onunla eğlenin. Her zaman başarılı olmaz iseniz de yine de onunla oynayın!
|
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
PARASİKOLOJİ paranormal (normal ötesi) güçleri, olayları ve yetenekleri inceleyen bilim dalıdır, Bu kelime 1920'lerde Dr. J. B. Rhine tarafından, Fransız psikoloğu Emil Boirac'ın «psikoloji ötesi»anlamına kullanıldığı parapsychique» kelimesinden uyarlanmış ve 1953' de Hollanda, Utrecht'de toplanan uluslararaşı Psişik Araştırma Konferansı'nca da parapsişik araştıma yapanların kendi adlarında kullanmaları için onaylanmıştır.
|
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
Duyular dışı algıya (DDA) geçmeden önce duyularımızla olan algıyı öncelikle bir hatırlamamız gerekir. Bildiğiniz üzere beş duyumuz var. Bunlar görme-işitme-koklama-tat ve dokunma. Anaokulunda öğretilen BEŞ duyumuz, değişik bakış açılarına göre 5’den 10-21 ve en fazla 33 duyuya kadar çoğaltılabilir. Örneğin, görmeyi sadece ışık olarak ele alabileceğiniz gibi, ışık-renk olarak iki kısma ayrılabilir, ya da daha da ileri gidip ışık görme ve temel üç renk görme (kırmızı-yeşil-mavi) olarak 4’e çoğaltılabilir. Son yıllarda hayvanlarda manyetik alan duyumu da tespit edildi ve ona da 6. duyu dendi. Günlük yaşamda kullandığımız beş duyumuz, hem mekânla yani uzaklıkla hem de zamanla sınırlanır. Mekânla-uzaklıkla ya da uzayla derken şunu kastediyorum. Yani, belli bir mesafenin uzağındaki bir şeyi göremezsiniz, belli bir mesafeden uzakta bir sesi işitemezsiniz. Bir şeyin tat duyumunu almanız için, onun dilinize değmesi yani sıfır mesafede olması gerekir. Aynı zamanda, zamanla da sınırlıdır beş duyumuz. Bütün günlük duyularımız, şu an içinde işler. Yani bu şu demektir. Gelecekten bir görüntü göremezsiniz, gördüğünüz şu ana aittir. Gelecekten bir ses işitemezsiniz. İşittiğiniz şu ana aittir. Yani beş duyumuz, hem mekânla sınırlıdır hem de zamanla sınırlanmış, hapsedilmiştir. Evrende acaba bu duyularla mı sınırlıyız? Bunların dışında, var olan sıradan duyularımızın dışında, onların sınırlamalarına tabi olmayan başka duyularımız olamaz mı?
|
Powered by AlphaContent 4.0.7 © 2008-2025 - All rights reserved